-
1 yanı başında
= yanı başına ря́дом, в непосре́дственной бли́зости; вблизи́, о́коло; под бо́ком -
2 yanı başında
ышъхьагъы -
3 yanı başında
by the side of, just beside, close by -
4 yanı başına
-
5 daran
yanı başındayanında -
6 by
adv. yakın, geçişli biçimde, geçecek biçimde, bir kenara————————pref. yan, ikincil, ikinci derecede, tâli, ek, takma————————prep. yanında, kenarında, başında, yakınında, yanından, yakınından, yoluyla, yolundan, tarafından, kadar (süre), vasıtasıyla, ile, göre* * *1. preposition1) (next to; near; at the side of: by the door; He sat by his sister.) yakında, yanında2) (past: going by the house.) yanından, önünden3) (through; along; across: We came by the main road.) ile, yolu ile4) (used (in the passive voice) to show the person or thing which performs an action: struck by a stone.) tarafından5) (using: He's going to contact us by letter; We travelled by train.) ile, vasıtasıyla6) (from; through the means of: I met her by chance; by post.)...ile, vasıtasıyla7) ((of time) not later than: by 6 o'clock.)...-e kadar8) (during the time of.) esnasında, sırasında9) (to the extent of: taller by ten centimetres.)...-e kadar10) (used to give measurements etc: 4 metres by 2 metres.) (şu kadar) a (şu kadar metre vb.)11) (in quantities of: fruit sold by the kilo.) (bir şey) hesabı ile, ölçüsü ile12) (in respect of: a teacher by profession.)...- e göre2. adverb1) (near: They stood by and watched.) yakında, yanı başında2) (past: A dog ran by.) yanından, yakınından3) (aside; away: money put by for an emergency.) kenara, bir yana, bir tarafa•- bypass 3. verb(to avoid (a place) by taking such a road.) yanından geçmek, uğramamak- bystander
- by and by
- by and large
- by oneself
- by the way -
7 yan
бок (м) фланг (м)* * *1.1) бок, сторона́her yandan — со всех сторо́н, отовсю́ду
öte yandan — с друго́й стороны́
2) воен. флангyan ateşi — фла́нговый ого́нь
3) мат. часть уравне́ния ( левая или правая)2.1) боково́йyan cep — боково́й карма́н
yan kapı — бокова́я дверь
2) побо́чный3.ilâcın yan etkileri — побо́чные де́йствия лека́рства
в функции служ. имениyanına — к кому-чему
yanına oturduk — мы подсе́ли к нему́
yanıma gel — подойди́ ко мне
yanında söyledim — я сказа́л при нём
yanında taşımak — носи́ть при себе́
onun yanında benim hiç değerim yoktur — ря́дом с ним я ничего́ не сто́ю
o belge yanınızda mı? — э́тот докуме́нт при вас?
yanımdan git! — отойди́ от меня́!
••- yana- yana olmak
- sizden yanayız
- yanına almak
- annesini yanına almış
- ben seni yanıma alayım
- ama çok para veremem
- yan bakmak
- yan basmak
- yanı başında
- yanı başına
- yanına bırakmamak
- yanına komamak
- yandan bile geçmemiş
- yana çıkmak
- yan çizmek
- yan gelip oturmak
- yan gelip yatmak
- yan gelmek
- yan gözle bakmak
- yanına kâr kalmak
- yan tutmak
- yan yan bakmak
- yanına varılmaz
- yanına salâvata varılır
- yan yatmak -
8 yan
1. subst und adj Seite f; MIL Flanke f; Profil n; MATH Glied n (einer Gleichung); Seiten- (Tür); Neben- (Ausgang, Satz); sekundär (z.B. Ziel);öte yandan andererseits;yan bakış scheele(r) Blick;yan bakmak scheel blicken; etwas im Schilde führen;-de yan basmak sich täuschen in D;yan çizmek sich drücken vor D;yan etki MED Nebenwirkung f;yan iş Nebenbeschäftigung f;yan gelir Nebenverdienst m;yan gelmek schwelgen, in Freuden leben;yan gözle mit scheelem Blick;yan hakemi SPORT Linienrichter m;yan ödeme Zulage f (zum Gehalt);yan sanayi Zulieferindustrie f;yan sokak Seitenstraße f;yan yan von der Seite, schief, scheel;yan yana nebeneinander;yan yatmak sich krümmen, sich neigen, sich zur Seite neigen;-in yanı sıra (zusammen) mit D; neben D; parallel zu2. postpos -den yana wegen G; für A;benden yana meinetwegen;… bir yana abgesehen von D;bu yana hierher, auf diese Seite;-den bu yana von … bis jetzt;-den yana çıkmak zu jemandem halten;-den yana olmak für jemanden sein; sich einsetzen für;yanımdan git! geh weg von mir!;-in yanında olmak (dabei) haben: saatiniz yanınızda mı? haben Sie Ihre Uhr bei sich?;yanına bırakmamak (oder komamak) nicht ungestraft lassen;bunu yanına koymam das werde ich ihm nie vergessen;yanına kalmak straflos ausgehen2. Ortssubstantiv -in yanına neben A; zu A; an A heran;yanında neben D; bei D;yanından von D weg; von D her; weg von D;(onun) yanına oturduk wir setzten uns neben ihn -
9 бок
yan,böğür* * *м, врзyan; böğür (- ğrü)уда́рить кого-л. в бок — (birinin) böğrüne yumruk atmak
по бока́м доро́ги — yolun her iki yanında
••бок о́ бок — yan-yana
по́д бо́ком — pek yakın; yanı başında
-
10 at one's elbow
elinin altında, yanıbaşında, yardıma hazır* * *(close to one: The journalist always works with a dictionary at his elbow.) elinin altında, yanı başında -
11 dicht
1. adj Haar, Gewebe, Wald sık, gür; Nebel, Verkehr usw yoğun; Fenster sıkı;fam er ist nicht ganz dicht onun biraz aklından zoru vardicht besiedelt yoğun nüfuslu;dicht bevölkert yoğun nüfuslu, nüfusu yoğun -
12 გვერგითი, გვერგისა
s.yanı başında, yanında olarak -
13 yan
2. I s1) Seite f\yanımda para yok ich habe kein Geld bei mirher \yanda überallher \yandan von allen Seiten, allseitigsağ/sol \yanda auf der rechten/linken Seitebir şeyin \yanı başında ( olmak) ganz in der Nähe von etw (sein), an etw sehr nah dran (sein)\yanına çağırmak zu sich rufenparanı/gözlüğünü \yanına almayı unutma vergiss nicht, dein Geld/deine Brille mitzunehmen [o einzustecken]\yanına kâr kalmak davonkommen2) (-den \yana)biri/şans ondan \yana olmak jdn/das Glück auf seiner Seite habenşans benden/bizden \yana das Glück ist auf meiner/unserer Seitebirinden \yana çıkmak sich auf jds Seite stellenbirinden \yana olmak jdm zur Seite stehenbir şeyden \yana olmak etw befürwortenben senden \yana olurum ich bin [o stehe] auf deiner Seitebir şeyden \yana olduğunu açıkça söylemek sich zu etw bekennenben ondan \yanayım ich bin dafürII adj Neben-, Seiten-birine \yan gözle bakmak (\yan bakmak) jdn schräg ansehen; ( göz ucuyla) jdn aus den Augenwinkeln anschauenbirine \yan bakmak ( fam) jdn schief ansehen\yan çizmek ( fam) einen Rückzieher machen; ( bir işten kaçmak) kneifen -
14 nächst
-
15 yan
"1. (a) side. 2. flank. 3. neighborhood, vicinity, diggings: O yanlarda oturuyor. He lives in that area. 4. part (of one´s body): Her yanım ağrıyor. I ache all over. 5. direction (line or course extending away from a given point). 6. aspect, side (of a matter). 7. with; alongside, alongside of: Yanına hiç para alma! Don´t take any money with you! Yanımda çalışıyor. He works alongside me. 8. in comparison with, alongside of: Hüsnü, Zühtü´nün yanında bir sıfırdır. Hüsnü´s nothing compared to Zühtü. 9. lateral, side, located at or towards a side. 10. secondary. -a /dan/ 1. pro, for, in favor of; on the side of: Ben Hasan´dan yanayım. I´m for Hasan. 2. as regards, as far as... is concerned: Paradan yana iyiyim. I´m OK as far as money goes. -dan sideways, from one side; obliquely; in profile. -a çıkmak /dan/ to support, take the side of, side with (someone). -ına almak /ı/ 1. to take (someone) on, employ (someone) (as one´s assistant). 2. to take (someone) in (in order to look after him/her). - bakış sideways glance. - bakmak /a/ 1. to look askance at, look at (someone, something) hostilely or venomously. - basmak 1. to be deceived, be taken in. 2. not to be straight with someone; to give someone the runaround. -ı başında /ın/ right beside, immediately beside, right next to. -ına bırakmamak/komamak/koymamak /ı, ın/ not to let (someone) get away with (something), not to let (someone) do (something) without being punished for doing it. (...) -ından bile geçmemiş. /ın/ It doesn´t have even the slightest connection with.../It doesn´t bear even the faintest resemblance to.... - cebime koy. colloq. I don´t believe you./Come on, who do you think you´re fooling?/Pull the other leg, it´s got bells on it. - cümle gram. subordinate clause. -dan çarklı 1. side-wheel (steamer). 2. slang slow-going, poky (vehicle). 3. slang (glass of tea) served with lumps/a lump of sugar in the saucer beside it. 4. slang (someone) who walks with one shoulder sloped downward. 5. slang (someone) who swings his arms vigorously as he walks. - çizmek 1. to try to get out of; to avoid, shirk, evade, dodge. 2. to pay no attention to, ignore. - etki side effect. -dan fırlama slang scoundrel, bastard, SOB. - gelmek/- gelip yatmak to take one´s ease, relax, enjoy oneself (when one should be working). -dan görünüş profile. - gözle out of the corner of one´s eye. - gözle bakmak /a/ 1. to look at (someone) out of the corner of one´s eye. 2. to look askance at, look at (someone, something) disdainfully. 3. to look at (someone, something) hostilely or venomously. -ına (kâr) kalmak to get away with, do (something) without being punished for doing it: Bu cinayet yanına kalmaz. You won´t get away with this murder. (...) -ına salavatla varılır. /ın/ You have to walk on eggs around him/her; the smallest thing can make him/her blow his/her stack. (...) -ına (salavatla) varılmaz. /ın/ 1. It´s so high/expensive you can´t touch it. 2. He/She thinks he´s/she´s better than everybody else. He/She thinks he´s/she´s something. 3. You have to walk on eggs around him/her; the smallest thing can make him/her blow his/her stack. -ı sıra 1. right along with, right alongside, together with, with: Yanı sıra avukatını getirdi. He brought his lawyer along with him. Viski yanı sıra bira içiyor. He´s drinking beer together with whiskey. 2. besides, in addition to, along with: Büyük bir yazar olmanın yanı sıra ünlü bir müzisyendir. Besides being a great writer he´s also a famous musician. 3. right alongside, right beside: Yanım sıra onlar oturuyorlardı. They were sitting right beside me. - tutmak to show partiality to one person or side. - ürün by-product. - yan sideways. - yana side by side. - yan bakmak /a/ to look at (someone) malevolently, look daggers at. - yatmak to lean to one side." -
16 самый
1) aynıэ́то то́ же са́мое — aynı şeydir
в э́тот са́мый моме́нт... — tam o anda...
2) (прямо, как раз) tam; taна са́мом берегу́ мо́ря — tam deniz kenarında
у са́мой скалы́ — kayanın dibinde
под са́мым у́хом — kulağının hemen dibinde
в са́мом низу́ — en altta
с са́мого нача́ла — ta başından beri
до са́мого утра́ — ta sabaha kadar
сейча́с са́мое вре́мя пообе́дать — yemek yemenin tam sırası
(сейча́с) са́мый подходя́щий моме́нт / слу́чай — fırsat bu fırsat
о́коло са́мого до́ма — evin yanıbaşında
на са́мом углу́ у́лицы — sokağın köşe başında
у са́мых воро́т — спорт. kale ağzında
поклони́ться до са́мой земли́ — yerlere kadar eğilmek
3) ( как таковой) başlı başınaса́мое его́ молча́ние - ули́ка — onun susması başlı başına bir delildir
4) enса́мый лу́чший — en iyi
са́мый молодо́й из них — onların en genci
оста́лась са́мая ма́лость — pek az bir şey kaldı
да он са́мый настоя́щий жу́лик! — herif buz gibi hırsız!
са́мое стра́нное то, что... — işin en tuhaf yanı şudur ki...
и что са́мое стра́нное... — işin asıl tuhafı,...
••на са́мом де́ле — gerçekte
в са́мом де́ле (точно, правда) — sahi, sahiden
в са́мом де́ле? — sahi mi?
в са́мый раз — см. раз
-
17 kırk
",-kı 1. forty. 2. very many; far too many. - anahtar sahibi/- anahtarlı man of property; very rich person. - bir buçuk maşallah!/- bir kere maşallah! colloq. May no harm befall him/her/it! -ı çıkmak /ın/ for forty days to have passed (after a woman has given birth/after a baby has been born/after someone has died). -/bin dereden su getirmek to find all kinds of excuses. - evin kedisi person who is always in and out of other people´s houses. - ikindi afternoon rains (which continue about forty days in certain regions of Anatolia). - kapının ipini çekmek to go to or apply to many places. -ları karışmak to be born with-in the same forty-day period. -ından sonra azanı teneşir paklar./-ından sonra azana çare bulunmaz. proverb If a middle-aged man starts acting like a randy young buck, it won´t be long until he kicks the bucket. -ından sonra azmak to start behaving like a randy young buck after one has reached middle age. -ından sonra saz çalmak to take up something rather late in life. -/her tarakta bezi olmak to have one´s finger in many pies; to be involved in many different things. - yılın başı/başında/- yılda bir very seldom, once in a blue moon. - yıllık Kâni, olur mu Yani? proverb Can a leopard change its spots?"
См. также в других словарях:
yanbaş — yanı başında, kurbinde, nezd … Çağatay Osmanlı Sözlük
gezdirilmek — nsz Gezdirme işi yapılmak Yanı başında gezdirilecek, ele güne karşı övünçle çıkartılacak aydın bir Türk kadınıdır. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
saltanat — is., Ar. salṭanat 1) Bir ülkede hükümdarın, padişahın, sultanın egemen olması Bir medeniyetten öbürüne geçerken kaybolan şeylerin yanı başında gerçek saltanatlar da vardır. H. A. Yücel 2) mec. Bolluk ve zenginlik, gösterişli yaşayış 3) mec.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tepeleme — is. 1) Tepelemek işi Ertesi gün öğle vakti, Menderes köprüsündeki köpekleri tepelemeye ant içtik. H. E. Adıvar 2) sf. İyice doldurulmuş, taşacak kadar dolu olan Ortaya konmuş tepeleme dolu sarı mangalın çevresine... H. R. Gürpınar 3) zf. Tepe… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çalma — eyerin yanı başında su içmek üzere asılı duran kadeh, kyase … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
yan — is. 1. Tərəf, ətraf. Yanlarda düşmən qalmamışdı. H. N.. <Güldəstə:> Məktub bu yandadı. H. Seyidbəyli. Yan almaq – yanaşmaq, yaxınlaşmaq, yaxın durmaq. <Rəsul> yan alıb lotubaşıdan xəbər aldı: – Əmi, bu kağızlar nə olan şeydir? «Aşıq… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
MÜCEDDİD — Yenileyen. Yenileyici. Hadis i sahihle bildirilen, her yüz yıl başında dini hakikatleri devrin ihtiyacına göre ders vermek üzere gönderilen büyük âlim ve Peygamberin (A.S.M.) vârisi olan zât.(Ashab ı Kütüb ü Sitte den İmam ı Hâkim Müstedrek inde… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
vadi — is., Ar. vādī 1) İki dağ arasındaki çukurca arazi veya geçit, koyak Vadinin hemen kıyı başında idi ve çevresinde beş karaltı vardı. T. Buğra 2) esk., mec. Alan, yol, tarz ... münakaşa kızışınca lakırtıyı hemen meslek bakımından çok zararlı bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dil — 1. is. 1. anat. İnsan və onurğalı heyvanların ağız boşluğunda olub, qidanın çeynənilib udulmasına kömək edən və onun dadını bildirən, insanda isə, əlavə olaraq, danışıq səslərinin əmələ gəlməsində iştirak edən orqan. Dillə dadmaq. Dili ilə… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti